Hep yeni yeni şeyler denemekten blogumu ihmal ediyorum 😦 En son 8 ay önce New York’a nasıl gidemediğimi anlatmışım 🙂
Merak etmeyin yepyeni tatlış maceralarla geri döndüm. Öncelikle şunu belirteyim; “şunu yazayım, bunu mutlaka anlatayım” diye bir kenara not alıyorum ama asla vakit ayıramıyorum. Çünkü “anlatacağım” dediğim şeyleri yazmam gerekirken başka yeni keşiflerde oluyorum hep. Ama bu kez vakit ayırdım size ilk kampımı anlatacağım.
Geçtiğimiz Şubat ayında Sülüklü Göl’de kamp yapmaya karar verdik. Kampı dağcılık yapan arkadaşlarımız organize etti. Kamp tarihi için havaların ısınacağını düşünerek 22-23 Nisan tarihlerini seçtiler. Başlarda 10-12 kişilik bir ekiple planlandı her şey. Malzeme listesi, eksikleri olanlar için malzeme önerileri paylaşıldı. Tüm bunlar olurken benim aklımdan “Kamp asla benlik bir olay değil, orienteering ile doğaya alışmış olabilirim ama kamp çok uç bir nokta benim için” düşüncesi geçiyor 😀 Ama arkadaşlarım çok istekliydi ayak uydurmak için baştan yan çizmedim ama aklımın bir köşesinde hep “olmadı son anda ya ben gelemiyorum der satarım” düşüncesini de saklıyorum 😀 Derken 21 Nisan gecesine geldik. Bu arada kafamdaki düşünceler “bir kez deneyeyim, en azından denemeden sevip sevmeyeceğimi bilemem” kıvamına geldi. 21 Nisan gecesi herkes çanta hazırlarken hava durumu “22 Nisan Cumartesi günü hava yağmurlu olacak ama yağmur öğleden sonra başlayacak, 23 Nisan Pazar günü de kar yağacak ama kar kalınlığı en fazla 5-10 cm olacak” diyordu. O yüzden yanımıza bol yağışa uygun kıyafetler aldık, güle oynaya yola çıktık 🙂
Kamp alanına vardığımızda hava kapalı ama kuruydu. Gölü gördüğüm anda fotoğraf makinemi unuttuğum için çok pişman oldum.
Eşyaları indirip çadırların kurulacağı uygun yerleri belirledik. Biz birlikte kalacağımız arkadaşımla çadırımızı göle en yakın noktaya kurduk. Göle uzaklığımız en fazla 2 metre filan olmalıydı.
Çadırlar kurulduktan sonra uyku tulumlarımızı havalandırıp çadırımızı her an uyumaya hazır konuma getirdik. Daha sonra ekibin bir kısmı yiyecekleri bir piknik masasına taşırken geriye kalanlar yakılacak ateş için odun toplamaya gitti. Ben yiyecekleri masaya taşıyan ekipteydim, işimiz bitince sandalyelerimize kurulup gölü izledik. Odun toplayan ekip geldikten sonra ateş yandı. Yemek pişirildi. Herkes doyduktan sonra ormana dağıldı. Ben de ateş başında biraz oturduktan sonra arkadaşlarımla ormanda yürüdüm. Biz daha ateşin başındayken yağmur çiselemeye başlamıştı zaten. Hafif çiseleyen yağmur altında 20-30 dk yürüdükten sonra bir kaç parça odun alarak ateş başına geri döndük. Ayakta sohbet ederken yağmur ile birlikte hafiften kar da atıştırmaya başladı.
Ateş başında biraz daha kaldıktan sonra biz çadıra geçtik. Montlarımız sırılsıklam olmuştu. Ateş ısıtıyordu ama tulumlarımızı da bir an önce ısıtmamız gerekiyordu. Biz çadırımıza geçene kadar yağan kar tutmuştu. Tabii ki biz hala yarın sabah karın eriyeceğine inanıyoruz 😀 Tulumlara girdikten sonra ısınmamız zaman aldı. Çok üşüyünce kampı organize eden arkadaşımız tulumlarımızın fermuarını birbirine geçirdi. Birlikte vücut ısımız ile tulumları ısıtmak daha kolay ve hızlı oldu. Gece uyurken sık sık uyandım. Bu arada hayvanların gelmesinden korkmadım. Zaten gece duyduğum seslerden biri karın çadıra düşerken çıkardığı sesti diğeri de köpek sesiydi. Bir ara uyandığımda kar sesini duyamadım ve karın durduğunu, bu saatten sonra eriyeceğini düşündüm. Saat sabaha karşı 4 civarında yine kampı organize eden arkadaşımızın sesine uyandım. Bizim çadırımızın yanına gelip içeri seslendi sonra da çadırımızın üstündeki karları temizledi. Sonra tüm çadırları gezip çadırların üzerindeki karları temizledi. Bu temizlikten sonra aslında karın durmadığını, çadırımızın kar altında kaldığı için kar sesi duymadığımı anladım 🙂 Normalde panik bir insanım aslında ama nedense kar yağışı ve durmadan yağmış olması beni korkutmadı. Kendimden beklemediğim kadar sakindim 😀 Sabah manzaramız;
Gerçekten çok güzel bir manzaraya uyandık. Fotoğraf makinesini unutmuş olmamın pişmanlığı ikiye katlandı.
Çadırlardan çıktıktan sonra ateşi yeniden yakıp kahvaltı için hazırlık yapmaya başladık. Bu arada ateş için odun aramaya giden bir arkadaşımız diğer kampçılar ve balıkçılarla konuşmuştu. Balıkçılar araçların inemeyeceğini kurtarma ekibi çağıracaklarını söylemiş. Bunu öğrenince bizim aracımızın da inemeyeceğini düşünerek ihtiyaç olursa kurtarma ekiplerine bizi gündüz gözüyle kurtarmalarına fırsat vermek için toparlanmaya başladık. Eşyaları araca taşıdıktan sonra aracın aküsünün bittiğini öğrendik. Neyse ki bizimle gelen başka bir araç ile aküyü şarj edip yola çıktık. Aracımız daha ilk çıkış noktasında kara saplandı, hep beraber inip aracı ittik 😀 Bir kaç metre gittikten sonra aracımız bu kez çamura saplandı. Karşı yönden gelen bir aracın yardımıyla araç tekrar kurtarıldı. Sonra araca kar zinciri takılmasına karar verildi. Zincir takılırken ekibin bir kısmı yolda tehlikeli virajlar olduğu için yürümeye başladı, ben yürüyen ekipteydim. Yürüyüşe başlarken ayak parmaklarımı hissetmiyordum ama yürüdükçe ısındım. Hem ısındım hem de çok güzel manzaralar gördüm.
Ayrıca soğuk beni yıldırmadı. Soğuğa rağmen kamp yapmayı sevdim. Kendi çadırımı, tulumumu, matımı, vb. almak için kolları sıvadım.
Bence ekipmanın önemi yok. Fotoğrafçı an’ı yakalar ve fotoğraf karesine hapseder 🙂 Makinem yanımda olmayınca telefonumla çekebildiğim fotoğrafları 500px hesabımda yayınlıyorum.
Son Yorumlar